Enerji hukuku, yalnızca ekonomik faaliyetleri düzenleyen bir alan olmayıp aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik, ulusal güvenlik ve toplumsal refahı da doğrudan etkileyen çok boyutlu bir hukuk dalıdır. Türkiye’nin enerji politikaları, 2000’li yıllardan itibaren hızlı bir dönüşüm sürecine girmiştir. 2018 yılında tarafımca hazırlanan makale, bu dönüşümün ilk aşamalarını ele almış ve enerji hukukunun temel yapısını incelemiştir. Ancak 2018’den 2025’e kadar geçen süreçte Türkiye’nin enerji hukuku yeni düzenlemeler, teknolojik gelişmeler ve uluslararası yükümlülükler çerçevesinde önemli ölçüde değişmiştir.
İlk makalemde, 2018 yılında hazırlanmış enerji hukuku çalışması güncellenerek 2025 perspektifiyle yeniden ele alınmaktadır. Çalışmada, enerji piyasasında lisans ve ön lisans süreçleri, lisanssız üretim, santrallerin kurulması ve sonlandırılması, yenilenebilir enerji destek mekanizmaları, rekabet hukuku, olağanüstü durumlar ve enerji güvenliği gibi başlıklar detaylı olarak incelenmektedir.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI VE GÖREVLERİ
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB), Türkiye’de enerji politikalarının belirlenmesinden, uygulanmasından ve koordinasyonundan sorumlu en üst düzey kurumdur. 3154 sayılı Kanun çerçevesinde görev yapan Bakanlık, enerji arz güvenliğini sağlamak, enerji verimliliğini artırmak, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını teşvik etmek ve uluslararası enerji işbirliklerini geliştirmekle yükümlüdür.
2025 yılı itibariyle ETKB’nin görev alanları daha da genişlemiş, yalnızca enerji arzını sağlamakla sınırlı olmayan, çevresel sürdürülebilirliği ve karbon nötr hedeflerini de içeren kapsamlı bir vizyon benimsenmiştir. Bakanlık, Türkiye’nin 2053 Net Sıfır hedefi doğrultusunda enerji politikalarını yeniden şekillendirmekte ve bu doğrultuda mevzuat düzenlemeleri yapmaktadır.
Bakanlığın görevlerinden bazıları şunlardır:
- Enerji arz güvenliği politikalarının hazırlanması,
- Elektrik, doğal gaz, petrol ve yenilenebilir enerji sektörlerinin düzenlenmesi,
- Nükleer enerji projelerinin koordinasyonu ve güvenlik standartlarının sağlanması,
- Enerji verimliliği ve tasarruf politikalarının uygulanması,
- Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesi,
- Enerji piyasasında yer alan kamu ve özel sektör yatırımlarının yönlendirilmesi,
- Uluslararası enerji işbirliklerinin geliştirilmesi.
Son yıllarda ETKB’nin önem verdiği alanlardan biri de enerji depolama teknolojileridir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının doğası gereği kesintili üretim yapmaları, arz güvenliği açısından depolama yatırımlarını kritik hale getirmiştir. Bakanlık, 2022 yılında depolama yatırımlarına ilişkin yönetmelikleri hayata geçirmiş ve bu alanda özel sektörün önünü açmıştır. Buna ek olarak Bakanlık, enerji verimliliğini artırmaya yönelik projeler yürütmekte; kamu binalarında enerji tasarrufu, sanayide enerji yönetim sistemleri ve hanelerde enerji tasarrufu bilincinin artırılması yönünde çalışmalar yapmaktadır.
GÜNCEL UYGULAMALAR VE 2025 PERSPEKTİFİ
2025 itibariyle Türkiye’nin enerji hukukundaki en önemli gelişmelerden biri, elektrikli araç şarj istasyonlarının düzenlenmesidir. EPDK tarafından 2022 yılında çıkarılan yönetmelikle şarj ağı işletmeciliği lisans kapsamına alınmış, özel şirketlerin bu alana yatırım yapmasının önü açılmıştır. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında yüzlerce şarj istasyonu hizmete girmiştir.
Bir diğer önemli gelişme, hibrit santrallerin yaygınlaşmasıdır. Güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir kaynakların yanında doğal gaz santralleri ile birlikte hibrit tesisler kurulmakta ve depolama sistemleriyle desteklenmektedir. Bu gelişmeler, Türkiye’nin enerji arz güvenliğini güçlendirdiği gibi, yatırımcıların da farklı teknolojileri entegre etmesine imkân tanımaktadır.
Enerji hukukunun 2025 perspektifi, yalnızca arz güvenliği ve piyasa işleyişi değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik, karbon nötr hedefleri ve yeşil dönüşüm politikalarıyla şekillenmektedir. Bu nedenle enerji hukukunda önümüzdeki dönemde karbon piyasalarının, yenilenebilir enerji sertifikalarının ve çevresel uyum politikalarının daha da önem kazanması beklenmektedir.
ELEKTRİK PİYASASINDA LİSANS VE ÖNLİSANS SÜREÇLERİ
Elektrik piyasasında lisans ve önlisans süreçleri, yatırımcıların enerji üretim tesislerini kurabilmeleri için geçmeleri gereken en kritik aşamalardan biridir. 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve ilgili ikincil mevzuat, bu süreçlerin hukuki çerçevesini çizmektedir. 2018 yılı itibariyle önlisans ve lisans başvuruları temel olarak üretim kapasitesi, teknik yeterlilik ve mali yeterlilik kriterlerine göre şekillenmekteydi. 2025 itibariyle ise mevzuat kapsamı genişlemiş; enerji depolama sistemleri, hibrit santraller ve elektrikli araç şarj istasyonları da lisanslama süreçlerine dahil edilmiştir.
Bir yatırımcı öncelikle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre şirket kurmakla yükümlüdür. Enerji piyasasında faaliyet gösterecek şirketlerin anonim veya limited şirket statüsünde kurulmaları gerekmektedir. Şirket kuruluşunu takiben EPDK’ya önlisans başvurusu yapılır. Önlisans, yatırımcının proje için gerekli izinleri (ÇED raporu, imar planı, kamulaştırma, mülkiyet edinimi) tamamlaması için verilen belirli süreli bir haktır. Önlisans süresi genellikle 24 ila 36 ay arasında değişmektedir.
Önlisans sürecinde yatırımcı, TEİAŞ tarafından yürütülen kapasite tahsisi ve yarışma süreçlerine de tabi olabilir. Özellikle güneş enerjisi (GES) ve rüzgâr enerjisi (RES) projelerinde, aynı bölge için birden fazla başvuru yapılması halinde yarışma usulü devreye girmektedir. 2020 sonrası yapılan düzenlemelerle birlikte yarışma süreçlerinde yalnızca teknik yeterlilik değil, aynı zamanda enerji depolama yatırımı yapma taahhüdü de önemli bir kriter haline gelmiştir.
Önlisans yükümlülüklerini başarıyla yerine getiren yatırımcılar, EPDK’dan üretim lisansı almaya hak kazanırlar. Üretim lisansı, tesisin kurulması ve elektrik üretimi faaliyetinin yürütülmesi için verilen asıl yetkidir. Lisans süresi 49 yıla kadar çıkabilmektedir. Lisans kapsamında yatırımcıların yükümlülükleri şunlardır:
- Tesisin belirlenen sürede tamamlanması ve işletmeye alınması,
- Elektrik piyasası mevzuatına uygun üretim yapılması,
- YEKDEM ve piyasa takas mekanizmasına uyum sağlanması,
- Çevresel ve teknik standartların gözetilmesi,
- EPDK denetimlerine düzenli bilgi verilmesi.
2025 itibariyle lisanslama süreçlerinde dikkat çeken yeniliklerden biri de depolama tesislerinin lisanslandırılmasıdır. Artık yatırımcılar, üretim lisansı kapsamında doğrudan depolama tesisi kurabilmekte ya da mevcut santrallerine depolama ünitesi entegre edebilmektedir. Bu düzenleme, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarının doğasındaki kesintili üretimi dengeleme politikasının bir parçasıdır.
Bir diğer önemli gelişme hibrit santrallere ilişkin düzenlemelerdir. Aynı sahada farklı enerji kaynaklarına dayalı üretim yapılabilmesi, yatırımcıların risklerini azaltırken enerji arz güvenliğini de artırmaktadır. Örneğin, bir rüzgâr santraline güneş paneli entegre edilmesi ya da doğal gaz santrali ile birlikte depolama sistemi kurulması artık mevzuatla mümkün hale gelmiştir.
Lisans iptali ve sona ermesine ilişkin hükümler de 2020 sonrası dönemde güncellenmiştir.
ELEKTRİK PİYASASINDA LİSANS VE ÖNLİSANS SÜREÇLERİ
Elektrik piyasasında lisans ve önlisans süreçleri, yatırımcıların enerji üretim tesislerini kurabilmeleri için geçmeleri gereken en kritik aşamalardan biridir. 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve ilgili ikincil mevzuat, bu süreçlerin hukuki çerçevesini çizmektedir. 2018 yılı itibariyle önlisans ve lisans başvuruları temel olarak üretim kapasitesi, teknik yeterlilik ve mali yeterlilik kriterlerine göre şekillenmekteydi. 2025 itibariyle ise mevzuat kapsamı genişlemiş; enerji depolama sistemleri, hibrit santraller ve elektrikli araç şarj istasyonları da lisanslama süreçlerine dahil edilmiştir.
Bir yatırımcı öncelikle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre şirket kurmakla yükümlüdür. Enerji piyasasında faaliyet gösterecek şirketlerin anonim veya limited şirket statüsünde kurulmaları gerekmektedir. Şirket kuruluşunu takiben EPDK’ya önlisans başvurusu yapılır. Önlisans, yatırımcının proje için gerekli izinleri (ÇED raporu, imar planı, kamulaştırma, mülkiyet edinimi) tamamlaması için verilen belirli süreli bir haktır. Önlisans süresi genellikle 24 ila 36 ay arasında değişmektedir.
Önlisans sürecinde yatırımcı, TEİAŞ tarafından yürütülen kapasite tahsisi ve yarışma süreçlerine de tabi olabilir. Özellikle güneş enerjisi (GES) ve rüzgâr enerjisi (RES) projelerinde, aynı bölge için birden fazla başvuru yapılması halinde yarışma usulü devreye girmektedir. 2020 sonrası yapılan düzenlemelerle birlikte yarışma süreçlerinde yalnızca teknik yeterlilik değil, aynı zamanda enerji depolama yatırımı yapma taahhüdü de önemli bir kriter haline gelmiştir.
Önlisans yükümlülüklerini başarıyla yerine getiren yatırımcılar, EPDK’dan üretim lisansı almaya hak kazanırlar. Üretim lisansı, tesisin kurulması ve elektrik üretimi faaliyetinin yürütülmesi için verilen asıl yetkidir. Lisans süresi 49 yıla kadar çıkabilmektedir. Lisans kapsamında yatırımcıların yükümlülükleri şunlardır:
- Tesisin belirlenen sürede tamamlanması ve işletmeye alınması,
- Elektrik piyasası mevzuatına uygun üretim yapılması,
- YEKDEM ve piyasa takas mekanizmasına uyum sağlanması,
- Çevresel ve teknik standartların gözetilmesi,
- EPDK denetimlerine düzenli bilgi verilmesi.
2025 itibariyle lisanslama süreçlerinde dikkat çeken yeniliklerden biri de depolama tesislerinin lisanslandırılmasıdır. Artık yatırımcılar, üretim lisansı kapsamında doğrudan depolama tesisi kurabilmekte ya da mevcut santrallerine depolama ünitesi entegre edebilmektedir. Bu düzenleme, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarının doğasındaki kesintili üretimi dengeleme politikasının bir parçasıdır.
Bir diğer önemli gelişme hibrit santrallere ilişkin düzenlemelerdir. Aynı sahada farklı enerji kaynaklarına dayalı üretim yapılabilmesi, yatırımcıların risklerini azaltırken enerji arz güvenliğini de artırmaktadır. Örneğin, bir rüzgâr santraline güneş paneli entegre edilmesi ya da doğal gaz santrali ile birlikte depolama sistemi kurulması artık mevzuatla mümkün hale gelmiştir.
Lisans iptali ve sona ermesine ilişkin hükümler de 2020 sonrası dönemde güncellenmiştir.
Yatırımcıların yükümlülüklerini yerine getirmemesi, finansman sağlayamaması veya ÇED sürecinde olumsuz rapor alması halinde EPDK tarafından lisans iptal edilebilmektedir. Ayrıca, çevreye zarar veren ve güvenlik standartlarına uymayan tesislerin de faaliyetleri sonlandırılmaktadır.
Sonuç olarak, 2025 yılı itibariyle lisans ve önlisans süreçleri yalnızca idari bir prosedür değil, aynı zamanda enerji piyasasının sürdürülebilirlik, çevre koruma ve yenilikçi teknolojilerle uyum hedeflerinin bir aracı haline gelmiştir.
LİSANSSIZ ELEKTRİK ÜRETİMİ
Lisanssız elektrik üretimi, Türkiye enerji hukukunda 2013 yılından itibaren gelişmeye başlayan ve özellikle 2020 sonrası dönemde stratejik bir politika aracı haline gelen bir üretim modelidir. 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve ilgili ikincil mevzuat çerçevesinde düzenlenen bu model, küçük ölçekli yatırımcıların, kooperatiflerin, belediyelerin ve bireysel tüketicilerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla elektrik üretmelerine olanak tanımaktadır.
2018 yılı itibariyle lisanssız üretim için kurulu güç sınırı 1 MW iken, 2021 yılında yapılan düzenlemelerle bu sınır 5 MW’a yükseltilmiştir. Bu değişiklik, özellikle orta ölçekli yatırımcıların piyasaya girişini kolaylaştırmış, tarım kooperatifleri, organize sanayi bölgeleri ve belediyeler için önemli bir fırsat yaratmıştır. Ayrıca 2023 yılı itibariyle depolama ünitelerinin lisanssız üretim tesislerine entegre edilmesi mümkün hale gelmiş, böylece yatırımcılar yalnızca yenilenebilir kaynaklardan üretim yapmakla kalmayıp, fazla enerjiyi depolayarak sisteme dengeleyici katkı sağlayabilmişlerdir.
Başvuru Süreci ve İzinler
Lisanssız üretim başvuruları, ilgili dağıtım şirketlerine yapılmakta ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından çıkarılan yönetmelikler çerçevesinde değerlendirilmektedir. Başvurularda yatırımcıdan;
• Proje bağlantı görüşü,
• Teknik uygunluk raporu,
• İmar izinleri,
• Mülkiyet belgeleri,
• ÇED muafiyeti veya ÇED raporu (projenin büyüklüğüne göre), talep edilmektedir. 2020 sonrası dijitalleşme çalışmaları ile birlikte, bu belgelerin çevrimiçi sistemler üzerinden sunulabilmesi mümkün hale gelmiş, süreçler daha hızlı ve şeffaf yürütülmeye başlanmıştır.
Uygulama Alanları:
Lisanssız üretimin en yaygın alanı güneş enerjisidir. Türkiye’nin yüksek güneşlenme potansiyeli, özellikle çatı uygulamaları ve küçük ölçekli arazi projeleri için avantaj sağlamaktadır. 2025 yılı itibariyle Türkiye’nin toplam güneş enerjisi kurulu gücünün yaklaşık %20’si lisanssız üretim kapsamında gerçekleşmektedir.
Bunun dışında;
• Tarımsal sulama için kurulan GES tesisleri,
• Belediyelerin katı atık bertaraf tesislerinden elde edilen biyogaz projeleri,
• Küçük ölçekli hidroelektrik ve biyokütle santralleri,
• Organize sanayi bölgelerindeki ortak üretim tesisleri,
lisanssız üretim alanında öne çıkan uygulamalardır. 2022 yılında çıkarılan yönetmelik ile tarımsal sulama kooperatiflerine öncelik verilmiş, kırsal kalkınma ve enerji maliyetlerinin düşürülmesi amaçlanmıştır.
Teknik Standartlar ve Kabul İşlemleri
Lisanssız üretim tesislerinin işletmeye alınmasında teknik standartlara uygunluk büyük önem taşımaktadır. Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) tarafından yapılan kabul işlemleri sırasında;
• SCADA sistemine entegrasyon,
• Koruma röleleri,
• Sayaç sistemleri,
• Şebeke bağlantı güvenliği
denetlenmektedir. Bu süreç, tesisin hem güvenlik standartlarına uygun olmasını hem de ulusal elektrik sistemine entegre çalışabilmesini garanti altına almaktadır.
Mahsuplaşma ve Gelir Düzeni
2018 yılında lisanssız üretimde mahsuplaşma aylık bazda yapılırken, 2022 sonrası yapılan değişikliklerle saatlik mahsuplaşma sistemine geçilmiştir. Bu değişiklik, yatırımcıların üretim-tüketim dengesini daha şeffaf şekilde takip etmelerini sağlamış ve gelir elde etme imkânlarını artırmıştır. Ayrıca, fazla enerjinin şebekeye satılması halinde ödemeler, piyasa takas fiyatı üzerinden yapılmaktadır.
2025 Perspektifi
2025 yılı itibariyle lisanssız üretim, yalnızca küçük yatırımcıları destekleyen bir mekanizma olmaktan çıkmış; enerji arz güvenliği, karbon emisyonlarının azaltılması ve yenilenebilir enerjiye geçiş politikalarının temel bir parçası haline gelmiştir. Özellikle depolama entegrasyonu ve dijitalleşme süreçleri, lisanssız üretimin önemini artırmıştır.
Gelecek dönemde lisanssız üretimin, enerji kooperatifleri aracılığıyla yerel enerji topluluklarını güçlendirmesi ve karbon ticareti mekanizmaları ile entegre çalışması beklenmektedir.
YENİLENEBİLİR ENERJİ VE YEK BELGESİ
Türkiye, yenilenebilir enerji kaynakları açısından zengin bir potansiyele sahip olup, 2000’li yıllardan itibaren bu alanda önemli adımlar atmıştır. 2018 yılı itibariyle yenilenebilir enerji yatırımları büyük ölçüde devlet teşvikleri ve alım garantileri ile desteklenirken, 2025 yılı itibariyle bu destekler daha kurumsal, çevresel hedeflerle uyumlu ve piyasa temelli bir yapıya kavuşturulmuştur.
YEKDEM (Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması)
YEKDEM, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesislerine belirli bir süre boyunca sabit fiyatlarla alım garantisi sunan bir destek mekanizmasıdır. 2011 yılında yürürlüğe giren bu sistem, 2020’li yıllarda yapılan düzenlemeler ile kapsamlı şekilde güncellenmiştir.
• 2018 yılına kadar ABD doları üzerinden belirlenen alım fiyatları, 2021 yılı itibariyle Türk lirasına endekslenmiş, yerli ekipman kullanımına ek primler getirilmiştir.
• 2022 sonrası dönemde YEKDEM’in kapsamı genişletilmiş; yalnızca yenilenebilir enerji üretim tesisleri değil, aynı zamanda depolama ve hibrit tesisler de mekanizmaya dahil edilmiştir.
• 2025 itibariyle YEKDEM, yatırımcılar için hala cazip bir destek mekanizması olmakla birlikte, piyasa fiyatlarına paralel hareket eden daha esnek bir yapıya kavuşturulmuştur.
YEKA (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları)
YEKA modeli, Türkiye’nin yenilenebilir enerji yatırımlarını büyük ölçekli ve teknoloji transferini içerecek şekilde geliştirmek amacıyla uygulanmaktadır. İlk YEKA ihaleleri 2017’de yapılmış, güneş (YEKA GES-1) ve rüzgâr (YEKA RES-1) projeleri ile uluslararası yatırımcılar Türkiye’ye çekilmiştir.
2020 sonrası dönemde YEKA projelerinin kapsamı genişletilmiştir:
• YEKA GES-3 ve YEKA RES-3 ihaleleri ile farklı bölgelerde küçük ölçekli ama çok sayıda yatırımcıya fırsat tanınmıştır.
• Depolamalı YEKA ihaleleri, 2022’den itibaren gündeme gelmiş ve yatırımcılara yalnızca üretim değil, aynı zamanda sistem esnekliği sağlama sorumluluğu yüklenmiştir.
• 2025 yılı itibariyle Türkiye’nin toplam kurulu gücünün %55’i yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşmakta, YEKA projeleri bu artışta kritik rol oynamaktadır.
YEK Belgesi ve Yeşil Sertifikalar
YEK Belgesi, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin belgelendirilmesi ve ticaretinin yapılabilmesi için geliştirilmiş hukuki bir araçtır. Bu belge sayesinde yatırımcılar, ürettikleri elektriğin “yenilenebilir” niteliğini ispat edebilmekte ve bu elektriği tercih eden tüketicilere veya ihracat odaklı şirketlere sunabilmektedir.
2021’de başlatılan YEŞİL ENERJİ SERTİFİKASI (YEK-G) uygulaması ile, yenilenebilir kaynaklardan üretilen her 1 MWh elektrik için sertifika oluşturulmakta ve bu sertifikalar piyasada alınıp satılabilmektedir. Bu uygulama, özellikle Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) kapsamında büyük önem kazanmıştır.
AB Yeşil Mutabakatı ve Karbon Piyasaları
Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat stratejisi, Türkiye’deki enerji hukukunu doğrudan etkilemektedir. AB’ye ihracat yapan sanayi kuruluşlarının, kullandıkları elektriğin yenilenebilir kaynaklardan sağlandığını belgelendirmeleri gerekmektedir. Bu durum, YEK Belgesi ve YEK-G sistemini yalnızca bir iç piyasa mekanizması olmaktan çıkarıp uluslararası ticaretin zorunlu unsuru haline getirmiştir.
2025 itibariyle Türkiye’de gönüllü karbon piyasaları güçlenmiş, YEK Belgesi ticareti bu piyasalarla entegre edilmiştir. Böylece yenilenebilir enerji yatırımları yalnızca elektrik üretiminde değil, karbon ticaretinde de ekonomik değer yaratmaktadır.
2025 Perspektifi
Yenilenebilir enerji ve YEK Belgesi, Türkiye’nin enerji hukukunda çevresel sürdürülebilirlik ve ekonomik büyümeyi bir araya getiren en önemli mekanizmalar olarak öne çıkmaktadır. 2053 Net Sıfır hedefi doğrultusunda YEKDEM’in kademeli olarak piyasa odaklı hale gelmesi, YEKA ihalelerinin teknoloji transferine ve depolamaya odaklanması, YEK Belgesi uygulamasının ise uluslararası ticarette stratejik bir zorunluluk haline gelmesi beklenmektedir.
REKABET HUKUKU VE ENERJİ PİYASASI
Enerji piyasaları, stratejik önemleri ve yüksek yatırım maliyetleri nedeniyle doğal olarak yoğunlaşma eğilimi gösteren sektörlerdir. Elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımı alanlarında faaliyet gösteren şirketler arasında rekabetin korunması, hem tüketicilerin korunması hem de piyasa işleyişinin adil şekilde sürdürülebilmesi açısından büyük önem taşır. Türkiye’de enerji piyasalarında rekabet, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun hükümleri ile güvence altına alınmıştır.
Rekabet Kurulu ve Enerji Piyasası Düzenleyici Kurumları
Enerji piyasasında rekabetin sağlanması, Rekabet Kurulu ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) arasındaki işbirliği ile yürütülmektedir. EPDK, piyasanın düzenlenmesi, lisanslandırma ve denetim görevlerini üstlenirken; Rekabet Kurulu, şirketlerin rekabeti bozucu eylemlerine karşı müdahalelerde bulunmaktadır. Bu iki kurumun işbirliği, özellikle elektrik üretimi ve dağıtımı alanında kritik öneme sahiptir.
Birleşme ve Devralmalar
Enerji sektöründe birleşme ve devralma işlemleri, rekabet hukukunun en yoğun şekilde uygulandığı alanlardan biridir. 2018 sonrası dönemde özellikle yenilenebilir enerji sektöründe çok sayıda birleşme ve devralma işlemi gerçekleşmiştir. Büyük enerji şirketleri, küçük ölçekli güneş ve rüzgâr projelerini satın alarak portföylerini genişletmişlerdir.
2020 sonrası dönemde öne çıkan birleşme ve devralma eğilimleri şunlardır:
• Yenilenebilir enerji şirketlerinin konsolidasyonu: Piyasa payının artması amacıyla özellikle güneş enerjisi sektöründe küçük şirketlerin büyük yatırımcılar tarafından satın alınması.
• Depolama sektörüne girişler: Enerji depolama teknolojileri üzerine çalışan şirketlerin, büyük enerji grupları tarafından devralınması.
• Elektrikli araç şarj istasyonları: 2022’de çıkarılan Şarj Hizmeti Yönetmeliği sonrasında şarj istasyonu işletmeciliği hızla gelişmiş, bu alanda da rekabet otoriteleri çok sayıda birleşme/devralma işlemine onay vermiştir.
Rekabet İhlalleri ve Soruşturmalar
Rekabet Kurulu, enerji piyasasında zaman zaman fiyat manipülasyonu, piyasa paylaşımı ve hâkim durumun kötüye kullanılması iddiaları üzerine soruşturmalar yürütmektedir. 2019–2024 yılları arasında elektrik dağıtım şirketleri ve doğal gaz piyasasında faaliyet gösteren bazı firmalar hakkında soruşturmalar açılmış ve idari para cezaları uygulanmıştır.
Özellikle elektrik üretiminde “piyasa yoğunlaşması” riskine karşı, büyük üretim şirketlerinin piyasa payları Rekabet Kurulu tarafından yakından takip edilmektedir. Ayrıca, EPDK ile Rekabet Kurulu arasında imzalanan işbirliği protokolleri sayesinde lisans süreçlerinde rekabet boyutu da dikkate alınmaktadır.
2025 Perspektifi
2025 yılı itibariyle rekabet hukuku, enerji sektörünün sürdürülebilir gelişimi açısından kritik bir araç haline gelmiştir. Yenilenebilir enerji, depolama ve şarj istasyonu gibi yeni sektörlerde piyasa giriş engellerinin azaltılması, yatırımcıların eşit şartlarda rekabet etmesinin sağlanması ve tüketici haklarının korunması rekabet hukukunun temel hedefleri arasında yer almaktadır.
Önümüzdeki dönemde, karbon ticareti piyasalarının da enerji sektöründe rekabet hukukunun yeni bir alanı olarak gündeme gelmesi beklenmektedir. Şirketlerin karbon sertifikalarını manipüle etmesi veya piyasayı yönlendirmesi gibi durumlar, rekabet ihlali kapsamında değerlendirilebilecektir.
ÖZEL DURUMLAR VE ENERJİ HUKUKU
Enerji hukuku, yalnızca normal piyasa işleyişi ile sınırlı olmayan, olağanüstü durumlarda da kritik rol oynayan bir alandır. Enerji arz güvenliği, afet yönetimi, savaş ve uluslararası krizler, siber saldırılar ve iklim değişikliğine bağlı gelişmeler, enerji hukukunun özel düzenlemeler gerektiren alanlarını oluşturur.
Doğal Afetler ve Olağanüstü Haller
Türkiye, deprem, sel ve orman yangınları gibi doğal afetlere sıklıkla maruz kalan bir ülkedir. Enerji piyasasında faaliyet gösteren şirketlerin, bu tür durumlarda arz güvenliğini sağlamak ve hizmet kesintilerini en aza indirmekle yükümlü oldukları mevzuatta açıkça belirtilmiştir.
• 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve ilgili yönetmeliklere göre, olağanüstü hallerde EPDK geçici düzenlemeler yapabilmekte, fiyatlandırma ve arz önceliklerini yeniden belirleyebilmektedir.
• 2023 Kahramanmaraş Depremleri sonrasında enerji altyapısında meydana gelen ağır hasarlar, enerji hukukunun afet yönetimi boyutunun önemini ortaya koymuştur. Bu kapsamda, afet bölgelerinde lisanslı üretim tesislerine geçici istisnalar getirilmiş, lisanssız üretim teşvik edilmiştir.
Savaş ve Uluslararası Krizler
Enerji piyasaları küresel ölçekte jeopolitik gelişmelere duyarlıdır. 2022’de başlayan Rusya–Ukrayna savaşı, doğalgaz fiyatlarının dalgalanmasına ve enerji arz güvenliği konusunda yeni düzenlemelerin gündeme gelmesine yol açmıştır.
• Türkiye, enerji arz güvenliğini sağlamak için LNG terminallerini genişletmiş, Azerbaycan ve İran ile uzun vadeli doğalgaz anlaşmalarını güncellemiştir.
• 2023 sonrası dönemde Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin devreye alınması enerji arz güvenliğinde stratejik bir dönüm noktası olmuştur.
• Enerji hukukunda yapılan düzenlemelerle, savaş veya uluslararası krizler sırasında acil durum enerji planlaması ve zorunlu stok yükümlülükleri daha katı hale getirilmiştir.
Enerji Arz Güvenliği ve Stratejik Rezervler
Enerji arz güvenliği, Türkiye’nin enerji hukukunun temel amaçlarından biridir. Bu kapsamda:
• Petrol Piyasası Kanunu uyarınca rafineriler ve dağıtım şirketleri stratejik petrol stokları tutmakla yükümlüdür.
• Doğal Gaz Piyasası Kanunu ile BOTAŞ ve özel sektör şirketlerine asgari depolama yükümlülüğü getirilmiştir.
• 2025 itibariyle Tuz Gölü ve Silivri Yer Altı Doğal Gaz Depolama Tesisleri Türkiye’nin yıllık tüketiminin yaklaşık %25’ini karşılayabilecek kapasiteye ulaşmıştır.
Siber Güvenlik ve Enerji Altyapısı
Enerji altyapıları, siber saldırılara karşı en hassas kritik altyapılar arasında yer almaktadır. 2020 sonrası dönemde Türkiye, enerji hukukunu siber güvenlik boyutuyla güçlendirmiştir:
• Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi kapsamında enerji şirketlerine siber güvenlik tedbirleri alma zorunluluğu getirilmiştir.
• Elektrik iletim sistemi (TEİAŞ) ve dağıtım şirketleri, SCADA ve otomasyon sistemlerinde düzenli güvenlik testleri yapmakla yükümlüdür.
• 2025 itibariyle enerji hukukunda, siber saldırıların yol açtığı kesintilerden doğacak zararlara karşı sigorta ve tazmin yükümlülükleri de gündeme gelmiştir.
İklim Krizi ve Yeşil Dönüşüm
Enerji hukukunun özel durumları arasında iklim değişikliği ve yeşil dönüşüm de yer almaktadır. Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı 2021’de onaylamış ve 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefini ilan etmiştir.
Bu kapsamda:
• Karbon fiyatlandırması ve emisyon ticaret sistemi için yasal altyapı çalışmaları başlamıştır.
• YEK Belgesi ve YEK-G mekanizmaları, karbon piyasaları ile entegre edilmiştir.
• Sanayi tesislerinin yenilenebilir enerji kullanımı zorunlu hale gelmiş, ihracata yönelik üretimde “yeşil enerji belgelendirmesi” teşvik edilmiştir.
2025 Perspektifi
2025 itibariyle enerji hukukunun özel durumlara ilişkin hükümleri, yalnızca kriz anlarını yönetmeye değil, aynı zamanda uzun vadeli enerji güvenliği ve sürdürülebilirlik hedeflerine hizmet etmektedir. Afetlere dayanıklı enerji altyapısı, jeopolitik risklere karşı çeşitlendirilmiş tedarik kaynakları, siber güvenlik önlemleri ve iklim değişikliğiyle mücadele, enerji hukukunun gelecekte en dinamik gelişme alanları olacaktır.
SANTRALLERİN SONLANDIRILMASI
Enerji santrallerinin hukuki ömrü, lisansın sona ermesi, iptali veya teknik/ekonomik ömrün tamamlanması ile birlikte son bulmaktadır. Bu süreç, yalnızca yatırımcının ticari faaliyeti açısından değil, aynı zamanda çevresel ve toplumsal etkiler bakımından da enerji hukukunun en kritik alanlarından biridir.
Lisansın Sona Ermesi ve İptali
6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu çerçevesinde verilen üretim lisansları en fazla 49 yıllık süre ile sınırlıdır. Bu süre sonunda lisans kendiliğinden sona ermekte, tesisin işletilmesi hukuken mümkün olmamaktadır. Bunun yanında lisansın süresinden önce sona ermesine yol açan çeşitli sebepler de bulunmaktadır:
• Yatırımın öngörülen sürede tamamlanamaması,
• Finansal yükümlülüklerin yerine getirilememesi,
• ÇED sürecinde olumsuz rapor alınması,
• Çevreye zarar veren veya güvenlik standartlarına uymayan işletme faaliyetleri.
Bu hallerde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) lisansı iptal edebilmekte, yatırımcıya yükümlülüklerini yerine getirmesi için süre tanıyabilmektedir.
Çevresel Yükümlülükler
Santrallerin sonlandırılması sürecinde çevresel yükümlülükler büyük önem taşımaktadır. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği, tesisin ömrü sona erdiğinde ortaya çıkan atıkların, kimyasal maddelerin ve kirletici unsurların bertarafını zorunlu kılmaktadır.
2025 itibariyle özellikle yenilenebilir enerji santrallerinde çevresel yükümlülükler daha detaylı hale gelmiştir.
• Güneş santrallerinde (GES) panellerin geri dönüşümü, ağır metallerin doğaya karışmasını önlemek için zorunlu hale getirilmiştir.
• Rüzgâr türbinlerinde kanatların geri dönüştürülmesi, kompozit malzemelerin yeniden kullanımı ile desteklenmektedir.
• Biyokütle tesislerinde ise atık yönetimi ve organik gübre üretimi öne çıkmaktadır.
Tesisin Sökülmesi ve Arazi İadesi
Santral faaliyetinin sona ermesi ile birlikte tesisin sökülmesi ve arazinin eski haline döndürülmesi gerekmektedir. Bu süreç, hem Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı hem de ilgili belediyeler tarafından denetlenmektedir. Arazi, kamuya ait ise Hazine’ye iade edilmekte; özel mülkiyete konu ise malikine temizlenmiş şekilde teslim edilmektedir.
Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde yatırımcı hakkında idari para cezaları uygulanmakta ve kamu otoriteleri tarafından zorunlu tasfiye işlemleri yapılabilmektedir.
Şirketin Tasfiyesi
Santral faaliyetinin sona ermesi ile birlikte yatırımcı şirketin ticari yükümlülükleri gündeme gelmektedir. Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerine göre şirket, tasfiye sürecine girmekte ve kamuya, özel sektör alacaklılarına ve çalışanlara karşı borçlarını kapatmak zorundadır. Bu süreçte enerji piyasasına özgü yükümlülükler de devreye girmektedir:
• EPDK’ya lisans iptaline ilişkin bildirim,
• TEİAŞ ve dağıtım şirketlerine sistemden ayrılma bildirimi,
• YEKDEM veya piyasa takas mekanizması kapsamındaki mali yükümlülüklerin kapatılması.
2025 Perspektifi
2025 yılı itibariyle santrallerin sonlandırılmasına ilişkin süreçler yalnızca teknik bir tasfiye işlemi olmaktan çıkmış, çevresel sürdürülebilirlik, geri dönüşüm ve karbon nötr hedefleriyle bütünleşmiş bir hukuki alan haline gelmiştir. Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı kapsamında, Türkiye’de de santral söküm süreçlerinin karbon ayak izini azaltmaya yönelik düzenlemeler yapılmaktadır.
Gelecek dönemde, santrallerin ömrü sona erdiğinde yeniden kullanım (repowering) uygulamalarının artması beklenmektedir. Özellikle rüzgâr ve güneş santrallerinde, mevcut sahaların yeni teknolojilerle modernize edilerek tekrar üretime kazandırılması, hem yatırımcılar hem de enerji arz güvenliği için önemli bir yöntem olacaktır.
Enerji hukuku, yalnızca ekonomik bir alanı düzenlemekle kalmayıp, çevresel sürdürülebilirlik, toplumsal refah ve ulusal güvenlik açısından da stratejik öneme sahiptir. 2018 yılından bu yana gerek ulusal gerek uluslararası gelişmeler ışığında hızlı bir dönüşüm geçirmiştir. Elektrik piyasasında lisans ve önlisans süreçleri, hibrit santraller ve depolama tesislerinin entegrasyonu ile daha esnek ve yenilikçi bir yapıya kavuşmuştur. Lisanssız üretim, küçük yatırımcıların ötesine geçerek enerji arz güvenliğinin destekleyici unsuru haline gelmiştir. Türkiye’nin enerji politikasında temel amaç; arz güvenliği, kaynak çeşitliliği, çevresel sürdürülebilirlik ve piyasa rekabetinin sağlanmasıdır. Bu hedefler doğrultusunda lisans/önlisans süreçleri, lisanssız üretim rejimi, YEKDEM ve YEKA mekanizmaları ile rekabet hukuku uygulamaları, sektörün ana düzenleme alanlarını oluşturmuştur.
Yenilenebilir enerji yatırımları, YEKDEM ve YEKA modelleri ile desteklenmeye devam ederken, YEK Belgesi ve YEK-G sertifikaları sayesinde uluslararası ticarette yeşil enerji kullanımının ispatı mümkün hale gelmiştir. Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ve sınırda karbon düzenlemeleri, Türkiye’de enerji hukukunun küresel ticaret düzeniyle uyumlu gelişmesini zorunlu kılmıştır.
Rekabet hukuku, enerji piyasalarında piyasa yoğunlaşmasını önlemek, yeni girişimcileri desteklemek ve tüketicileri korumak açısından daha kritik hale gelmiştir. Özellikle yenilenebilir enerji, depolama ve elektrikli araç şarj istasyonları gibi yeni sektörlerde rekabetin korunması, hukuki düzenlemelerin öncelikli alanı olmuştur.
Özel durumlar bağlamında, doğal afetler, savaş, siber saldırılar ve iklim değişikliği enerji hukukunun temel gündem maddeleri arasındadır. 2023 Kahramanmaraş Depremleri, Rusya–Ukrayna savaşı ve iklim krizi, Türkiye’nin enerji hukukunu daha dayanıklı, çeşitlendirilmiş ve sürdürülebilir bir yapıya yöneltmiştir.
Sonuç olarak, 2025 yılı itibariyle enerji hukuku; ekonomik etkinlik, çevresel sorumluluk, toplumsal fayda ve ulusal güvenliği bir arada gözeten çok boyutlu bir hukuk dalı haline gelmiştir. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Hedefi doğrultusunda enerji hukukunun daha da gelişmesi, karbon piyasalarının entegre edilmesi, yenilenebilir enerji yatırımlarının hızlandırılması ve enerji arz güvenliğinin çok yönlü mekanizmalarla desteklenmesi beklenmektedir.
Son yıllarda öne çıkan başlıca hususlar şunlardır:
Yenilenebilir Enerji: Türkiye, güneş ve rüzgâr başta olmak üzere yenilenebilir enerji yatırımlarını hızla artırmış, 2035 yılına kadar kurulu gücün %65’ini yenilenebilir kaynaklardan sağlamayı hedeflemiştir. YEKA ihaleleri ve lisanssız üretim sınırının 5 MW’a çıkarılması bu alandaki büyümeyi teşvik etmiştir.
Nükleer Enerji Hukuku: Akkuyu Nükleer Güç Santrali, Türkiye’nin enerji arz güvenliği açısından stratejik bir proje olup, beraberinde çevresel ve güvenlik hukuku boyutlarını gündeme getirmektedir. Atık yönetimi, güvenlik denetimleri ve uluslararası işbirliği mekanizmaları hukuki açıdan titizlikle ele alınmalıdır.
Hidrojen ve Yeni Teknolojiler: Türkiye’nin 2023 sonrası benimsediği hidrojen stratejisi, özellikle yeşil hidrojen üretimi ve ihracatı bakımından yeni bir hukuki çerçeve ihtiyacını doğurmaktadır. Hidrojen ekonomisinin gelişmesi için mevzuat, teşvik ve altyapı uyumlaştırması yapılmalıdır.
Enerji Verimliliği ve Dijitalleşme: 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu ve güncel yönetmelikler doğrultusunda kamu binaları, sanayi ve konutlarda enerji tasarrufu önlemleri zorunlu hale gelmiştir. Ayrıca enerji piyasasının dijitalleşmesiyle birlikte siber güvenlik hukuku da kritik bir alan olarak ortaya çıkmıştır.
Uluslararası Yükümlülükler: Paris Anlaşması ve Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı, Türkiye’nin enerji hukuku düzenlemelerini doğrudan etkilemektedir. 2053 Net Sıfır hedefi doğrultusunda karbon fiyatlandırma mekanizmaları, CBAM uyum süreci ve emisyon ticareti sistemi önümüzdeki dönemde hukuki gündemin merkezinde olacaktır.
Genel olarak değerlendirildiğinde, Türkiye’nin enerji hukuku alanındaki temel zorlukları; hızlı değişen piyasa koşullarına uyum sağlamak, çevresel kaygılarla ekonomik büyüme arasındaki dengeyi kurmak ve uluslararası yükümlülükleri iç hukukla uyumlu hale getirmektir. Bununla birlikte, enerji hukukunda giderek daha fazla yer bulan sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve uluslararası entegrasyon ilkeleri, önümüzdeki yıllarda hukukçular, yatırımcılar ve politika yapıcılar için yol gösterici olacaktır.